7 Ekim 2018 Pazar

Ben Kimim? Neden Yazıyorum?


Eh.. bu profili açmadan önce işlemeyi düşündüğüm 9999+ konu vardı kafamda ama sanırım en zor olanı yazmaya başlamakmış. Öncelikle blogdaki ismin gerçek adım olduğunu belirteyim. Genelde insanlar sosyal medyada Nickname veya farklı isimler kullandıkları için bir yanlış anlaşılma olmasın diye bunu belirtmemde fayda var. Evet, adım gerçekten Diamond (Diamant) Tema. 94 Doğumlu bir Arnavut göçmeniyim. 96 Yılında Türkiye'ye taşındığımız için okulu burada okuyup askerliğimi de burada Türkiye Cumhuriyeti için yaptım. Yani ismim sizi yanıltmasın, en az hepiniz kadar Türk'üm ve Tarihimiz de iç içe olduğu için, Türkiye'de yaşayan bir Türk vatandaşı olduğumu söylemekte gurur duyuyorum.

Bu blogu açma sebeplerime gelirsek: Hobi olarak kitap okumak ve araştırma yapmakla çok fazla uğraşan bir insanım. Sürekli karşılıklı tartışabileceğiniz bir çevre yahut donanımlı insan bulmak zor olduğundan, iyisi mi kendim çalıp kendim oynayayım bari diyerek bildiklerimi toparlamaya ve yazmaya başladım. Aslında yazmaya başlarkenki amacım sadece bildiklerimi unutmamak adına kaydetmek ve not almaktan ibaretti. 2015 yılında askerden terhis olduktan sonra özellikle araştırmaya ve öğrenmeye gömüldüğüm yoğun bir dönem vardı. Bir anda Şırnak şartlarından İstanbul şartlarına geçince yaşadığım adaptasyon problemini en faydalı şekilde(içip gezmektense okumak-yazmak) kullanmaya çalıştım. Yaklaşık 6 ay odaya kapandığım ve sürekli yazdığım için birsüre sonra hazırlamış olduğum yazılar 40'ı geçmeye başladı. İşte bu 
( https://medium.com/@diamondtema ) linkteki blogu açıp bu ürünleri internette paylaşmam bu dönemde başladı. Tabii ki bu yazılar sadece 6 aylık bir araştırmanın ürünü değiller. 2010 yılından beri bu işlerle uğraşıyorum fakat, kaydetmeye karar verme kısmı askerlikten sonraki yalnızlaşma dönemindedir. Fakat artık medium sitesindeki profil yerine bu profili kullanacağım için biz şimdilik bu profile odaklanalım.


Öncelikle benim herhangi bir dini görüşe bağlılığım veya insanî sıfatlar giydirilmiş bir Tanrı’ya dair bir inancım yok. Aslında düşüncelerimi Agnostik ile Septik arasında diye adlandırabiliriz. Ben arayışçı bir insanım ve tarafsız, objektif bir eleştirmenim sadece.
Müslüman bir kültürle büyüdüm, 2010'dan beri araştırmaya, öğrenmeye ve kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Benim düşüncelerime ve öğrendiklerime dayanarak şunu söyleyebilirim: "Tanrı, bir insanın anlayabileceği seviyede bir varlık değildir. Kim nasıl anlayabilirse, o kadarı doğru ve aynı ölçüde yanlıştır." 

Bir nevi, Platon'un İde'leri gibi bir durum söz konusu. Bizim şekle soktuğumuz ve anlaşılır kıldığımız hiçbir Tanrı profili gerçek değil, olsa olsa gerçeğe biraz yakın bir denemedir. Dolayısıyla bir görüşe bağlılık, fanatiklik veya ‘yaşam temeli’ gözüyle bakılması yanlış, gereksiz ve zaman kaybıdır.

Maddeden, mekan, zaman, boyut, ölüm, yaşam, varlık ve yokluktan münezzeh olan bir varlığı, kendimizin bağlı olduğu etiketler içinde anlamaya çalışırsak ortaya sadece bir yalan çıkar. Yalan dedim, çünkü tamamıyla gerçek bir tarif ortaya atamayız. Eğer gerçekten Tanrı olgusunu anlayan, kavrayabilen birisi bunu anlatmaya kalksa bile, bu uğraş hayatı boyunca kör yaşamış ve hiçbir rengi görmemiş bir insana, renklerin neye benzediğini, güneşin nasıl göründüğünü vesaire anlatmaya çalışmak kadar yorucu olurdu.

Peygamberler gerçekten bir tecrübe yaşamış ve aktarmaya çalışmışsa bile, bunu kendileri bile tam anlayamadkları için tahrif etmek zorunda kalmışlardır. Bu tahrifi, ardından gelen diğer kültürel eklemeler ve insanların ‘uyumsuzluğu’ takip etmiştir. Dolayısıyla bütün dinler, bütün tanrılar ve bütün inanışlar; insanın kendi aklından çıkan, gerçekten sonsuzluk veya gerçeklikten ibaret olsa bile, bunu insanların kendi bilgi ve zekalarıyla anlayamadığı, ancak her nasılsa ”Doğru anlatabildiğini sandığı” bir düşünce seviyesine indirgenmiştir.

Yani, insan nereden geldiğini, varlığını, yaşamı ve birçok şeyi sorgularken, bunları tarif etmek ve anlam yüklemek için kendi kafasında kurguladığı, veya boyut değiştirerek tecrübe ettiği, veya insanüstü varlıklardan öğrendiği şeyleri,(Hangi teoriye inanırsanız inanın, sonuç değişmez) başkalarına izah etmeye, aktarmaya çalışırken, psikolojik tatmini sağlamak açısından da ayrıca çeşitli ritüel ve tapınma şekilleri ile açıklamaya çalışarak bir hayat düzeni, bir ahlak ve yasa anlayışı oluşturarak bunu uygulamaya koymuştur. Bunun tarifini kolaylaştırmak için Yaratıcı’ya sıfatlar yüklemiş, heykellerini ve putlarını yapmış, resimlerini çizmiştir.

Yani herkes kendi anlayabildiği seviyedeki Tanrısını tarif ederken, aslında toplumun uyum sağlayabileceği ve maddi, siyasi açıdan kullanılabilecek bir Tanrı ortaya koymuştur ve bütün inançlar bir silah haline gelmiştir.

Eğer Tanrı varsa bile, bizim zannettiğimiz gibi bir varlık değildir, çünkü biz onu idrak edemeyeceğimiz gibi, idrak ettirmeye çalışırken de bunu yanlış bir şekilde yapıp, yanlış bir şekilde aktarmış olacağız. İşte bu yüzden Dinlerde, Dini metinlerde çelişkiler, kültürel değişimler ve zaman geçtikçe çağa ayak uyduramayan ayet ve emirler görürüz. 

Eski Pagan dinlerini konu almayacağım, zaten onlarla alakalı yazılar hazırlamıştım. Fakat, Yahudilik'ten bahsedeceksek eğer, Yahudilik de diğer dinler gibi mezheplere bölünmüş ve birbirinden farklı (örn: Babli, Yerushalmi) kitaplar oluşturmuş, Talmud geleneği yaratmıştır.

Örneğin Hristiyanlıktan bahsedeceksek; İsevi'lik dini, Katolik, Ortodoks veya Protestan gibi, hatta ve hatta Yehova Şahitliği gibi birtakım mezheplere ayrılmış ve kendi içerisinde bile bir düzen oluşturamamıştır. Kaldı ki bu kitapların birçok kez değiştirilmesi üzerine birbirini yalanlayan çokça İncil ortaya çıkmıştır. Bununla beraber birbirine tamamen zıt yorumlar ve Sabetayizm gibi(Yahudi temelli) birtakım yeni akımlar doğmuştur.

İslam'ı konu alacaksak eğer, Kuran'cı ve Hadis'ci diye 2 kitleye ayrılmış bir inanan topluluğuyla karşı karşıya kalmaktayız. İçerisindeki farklı mezhepleri bir kenara bırakarak, sadece "O yanlış anlamış, gerçek islam bu değil" diyerek bir kısırdöngü içine sıkışmış bir dinden bahsetmekteyiz. Burada kimsenin inancını kötülemek veya kimsenin kalbini kırmak istemediğim için din konusunda hassas davranacağım, fakat; özetlemek gerekirse: Ben bahsettiğim bu dinlerden hiçbirisine hayatımı ona adayacak kadar güvenemiyorum. 

Spiritüalizm veya Kuantum Teolojisi gibi birtakım felsefi görüşlere ise neredeyse 10-15 yazımda değindiğim için burada eleştirmeye çalışmayacağım.


Dünyanın en zeki ve üstün insanı bile olsanız, her şeyi en iyi anlayan ve çözmüş bir kişi bile olsanız, bunu diğer insanlara aktarırken onların seviyesine inmeniz gerekir. Ardından insanlara gerçeği öğretmeye çalışmakla değil, güzel yaşamak ve iyi bir ahlak sahibi olmak için yapmaları gereken şeyleri öğretmekle uğraşırsınız. Böylece adınız Buddha, İsa veya Muhammed olur.

Peki o zaman ne yapmak gerekir? Ben oldum olası tarih, bilim ve din konuları üstünde meraklı ve hevesli olmuşumdur. Burada özellikle dini inanışlar ve Tanrı profilleri eleştirilecek, fakat hiçbirisinde propagandacı bir tavır tutulmayacaktır. Yeri gelecek A dinini öveceğim, yeri gelecek yereceğim. İş dini inanışlar veya gelenekler olduğu zaman elimden geldiğince tarafsız ve objektif olmaya çalışacağım. Bu arada bir ilahiyatçı olmadığım için blogumu dini içeriklerle doldurmayacak, bol bol bilimsel ve tarihsel makaleler paylaşacağım. Hatta üşenmezsem birtakım kitapların özetlerini bile çıkarıp paylaşabilirim.

Kısacası para falan kazanmadığım halde yazmaya devam edecek, tabiri caizse Allah rızası için, sırf hayrına insanları bilinçlendirmeye çalışacağım. Gelişmek için değişmek gerekir. Değişim ise en yakından başlanarak genişlemelidir. Sadece çevremi ve hayatımdaki insanları değil, daha büyük bir topluluğu bilinçlendirmeyi hedeflediğimden dolayı bu blog sanırım A'dan Z'ye her kitleye hitap edebilecek içeriklerle dolacaktır. 

Fakat, eğer kendisini prangalardan, etiketlerden, kelepçelerden ve ”Değişmez” fikirlerinden kurtaramayan bir kişi iseniz, şimdiden burayı terk etseniz iyi olur. Çünkü bazı yazılar size küfür veya hakaret gibi gelebilir. Bilimsel düşünemiyorsanız eğer, ne yazık ki gelişim gösteremeyeceksiniz. Çünkü ilerlemek için “sınırsız” ve “bağımsız” olmak gereklidir.

Bu okuduklarınızı biraz kendimi tanıtmak ve yazdıklarımın mantığını kavramanız amacı ile yazdım. Eğer ilginizi çektiyse, diğer yazılarla devam edebilirsiniz. Şimdiden hepinize teşekkürler ve keyifli okumalar..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder