7 Ekim 2018 Pazar

Tevrat’ın Çelişen Ayetleri ve Yahudi Teolojisi

Tanah’ın Tanrı Modeli ve Felsefesi

Merhaba okuyucu. Öncelikle din ve Tanrı konusunu biraz sorgulayacak ve ardından kitabın kendi içindeki hataları eleştirmeye başlayacağız. Giriş faslını bitirdikten sonra elimden geldiğince basit ve anlaşılır bir şekilde asıl konumuzu ve ayetleri aktarmaya çalışacağım.
İlk olarak: Tanrı’yı, bizi yaratmış, dünyaya göndermiş, yaptığımız şeyleri iyi-kötü skorlar olarak yazan ve özgür irademizle yaptığımız şeyler yüzünden gücenip bizi cezalandırmak istiyormuş gibi gösteren, onu basitleştiren bir inanç ile (bence) ömür geçirilemez.
Çünkü insanın kötü, kusurlu olarak adlandırdığı “kin gütme, intikam alma, can yakma” gibi özellikler, sonsuz merhamet dolu ve kusursuz bir Tanrı’ya nasıl yakışabilir? Sonsuz merhametli olan bir Tanrı, kendi yarattığı bir varlığı sonsuz işkenceye nasıl hapsedebilir? Bir insan kendini ısıran bir hayvana bunu yapsa ona ne gözle bakardınız? kendiniz ile Tanrı arasındaki ilişkiyi, bence biraz “insâni” kavramlardan soyutlayarak ele almalısınız.
Bu yazıda Tevrat’daki Tanrı’nın kişiliği, ayetleri ve yaptığı şeylerle ilgili konuşacağız. Yani daha çok bu yazı Yahudilere ve Hristiyanlara hitap ediyor olacak. Çünkü Müslüman olan bir kişi, zaten burada okuyacağı ayetlere baktığı zaman; “Değiştirilmiş bir kitap yahu, nolacak ki.” diye düşünecektir.
Tevrat’daki bunca öldürme emri, acımasızca yaftalanmış yasalar, hatta bir çok yerde Tanrı’nın resmen hile yapması falan gözümüze “Merhametten yoksun, acımasız ve Yahudilere torpil yapan bir Tanrı” modeli sunuyor. Her ne kadar öldürme ile ilgili ayetlere girmeyecek olsam da; az çok bu yazı size bir şeyler gösterecektir.
Bu yazıda göreceğiniz Tanrı, size hiç de tutarlı bir Tanrı gibi görünmeyecektir; işte bu yüzden daha sonra Tevrat’ın devamı olarak gelen İncil, bize daha “olumlu” bir Tanrı modeli sunuyor. Ha İncil ister değiştirilmiş, ister değiştirilmemiş olsun, farketmez; sonuçta Eski Ahit-Yeni Ahit diye boşuna demiyorlar. İncil, Tanrı’nın aynı kavime gönderdiği bir “Yenilik” kitabı görevi görmüştür. Orjinalliği tartışılmakla beraber, alıp da kitapları (Tevrat, İncil, Zebur) kıyasladığınız zaman iki farklı yaratıcı göreceksiniz. Hatta İncil’le beraber, inancın içine bir de “Cehennem” kavramı girmiş bulunmakta; zira önceki kitaplarda böyle bir mekândan bahsedilmiyor.
Din, eskiden sistematizasyon için gerekli olan ve geçmiş dönemlerde insanları kontrol etmek için kullanılan çok güçlü bir silahtı. Bu bir gerçek. Din, bilimin başlangıcıdır çünkü. Ancak buna kişisel menfaat için bazı kişiler tarafından türlü eklemeler yapılmaya başlandıkça, öğretiler de yozlaşmaya başlıyor. İnsanlar üstünde otorite kurmak için uydurulmuş bu vicdan rahatlatıcı yalanlar, zamanla insanları savaşmaya teşvik etmek, köleleştirmek, uyuşturmak için kullanılmaya başlanmış. (Bütün dinler bu amaçla gelmişlerdir demiyorum, ancak genelde böyle olmuştur. İşin İlâhi kısmına karışmıyorum; inanan var, inanmayan var.)
Ancak bu aşamada bazı insanların uyanması gerekiyor. Yani inandığın din ister Allah’tan, ister insandan gelsin; seni kullanmaya ve suistimal etmeye başladıysa, bir süre sonra bu dinin temsilcileri ortaya yalanlar veya çelişki dolu öğretiler eklemeye başladıysa, o zaman bir şeyler yapman lazım. Peki bu sefer bu adamlar, böyle karşı gelen kişilere nasıl cevap veriyorlar dersiniz? “Kafirsin!” ve böylece problem çıkaranları oyun dışı ediyorlar. Bunun için Engizisyon mahkemeleri kurulabilir, cadı avına çıkılabilir, cihat edilebilir, terör örgütleri kurulabilir vb. Çağına göre her din Terörleşmiştir.
Neyse, bu tip anlatımlar eminim ki bazı geleneklere bağlı, hikayelere inanan kişilere etki etmeyecektir. Neredeyse bütün kültürler tarafından ezberlenmiş bazı hikayelerle doğup büyütüldüğünüz zaman, zorlaşan şey zincirleri kırmak değil, zincirleri kırma isteğini yakalamak oluyor. O zaman yapılacak en basit şey şudur: Ya senin kitabının anlattığı hikayeler ile alakalı ona “bu orjinal değildir” diyebileceğin kanıtlar sunacaksın, ya da direkt en basitinden kitabın kendi içindeki çelişkileri ona sunacaksın. (Az kaldı, oraya da geleceğiz.)
Farkına varılması gereken başka bir konu ise şu ki: Tevrat’da Peygamber diye gösterilen adamlar. Zira bu adamların bir kısmı (Örn: Davut, Süleyman) dediklerini yaptırabilecek, arkasına binlerce kişiyi toplayabilecek güçte adamlar. Bunun yanında; öyle çok da doğru düzgün adamlar değiller yani… Neden mi? İçlerinde adam öldüreni var, zina yapanı var, sahtekarlık yapanı var… Var oğlu var.
Örneğin: Davut dediğiniz adam, zina eden birisi. (Tevrat: 2. Samuel, 11. bölümde bu konu derinlemesine anlatılır.) Uriya isimli askerinin, Bat-şeva isimli karısına sahip olmak için, o askeri sürgün eden, en kötü bölgeye ölmesi için gönderen ve ulaştırması için yanına verdiği mektupta, “Bu askeri mutlaka öldürün” yazdıran, kumpasçı birisidir. Çünkü Davut, o askerin karısını bir gün terasta gezerken görmüş ve çok beğenmiş, çağırttırıp sahip olmak istemiş ve Kral olduğu için de bunu yapabilmiştir. Sonra da kocasını ortadan kaldırarak her istediğinde bu kadına rahatça problemsiz bir şekilde sahip olmak istemiştir. Kadın dul kalacak, Davut da kimseye dedikodu malzemesi olmadan rahatça alem yapabilecektir. Bunu Tevrat’da daha ayrıntılı okuyabilirsiniz… Gerekli ayet bölümünü verdim.
Musa dediğiniz adam ise bir katildir. Bu konu, Tevrat’ın Mısır’dan Çıkış bölümünde ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Bir İbrani ile kavga eden Mısırlıyı görür ve, Mısırlı’yı döverek öldürür. Sonra ceza almamak için kaçıp saklanmaya başlar ve o sıralarda Tanrı ile tanışır. Dikkatinizi çekerim, bahsi geçen iki kişilik de öyle günahsız kişiler değiller. Ama ne hikmetse ikisi de Tanrı’nın “SEÇİLMİŞ HALK”ından çıkıyor ve Peygamber oluyorlar. Çünkü Tevrat’daki Tanrı’ya göre tecavüzcü olman, katil olman, veya ahlaksız olman önemli değil. O soydan gelsen yeter.
Tanrı’nın bir halk seçmesi falan ayrı komik ya neyse o konuya girmeyeyim. Zaten Tanrı’nın kendine millet seçmesi, onları üstün kılması, kutsaması, peygamberlerin sadece belli bir soydan geliyor olması gibi şeyler tamamen o dönemdeki bir ırkın kendini kutsallaştırması ve menfâtleri üstüne kurdukları bir geleneği günümüze kadar başarılı bir şekilde getirmeye çalıştığını, ve bunu da başardıklarını gösteriyor. Görmek istersen yani…
O yüzden bu kitabın içinde çelişkiler bulmak veya içindeki Yahudi propagandasını keşfetmek çok zor değil. Yeter ki okuyun, bu kitapta çok büyük şeyler dönmediğini göreceksiniz. Daha önce kutsal mıydı değil miydi bilemem de, eğer gerçekten Tanrı’nın sözüymüşse ve değiştirilmişse; adamlara helal olsun valla iyi değiştirmişler. Yani Allah’ın Kuran’da Yahudi’lere niye bu kadar laf söylediğini daha iyi anlıyorum şimdi.
Dini bu kadar kendilerine göre değiştiren ve kendilerini “Seçilmişler” olarak gösteren bu heriflerin, birçok kaynaktan beslenerek ve politika yaparak topluma egemen bir örgüt haline gelmeleri de İsa gibi Reformcuları doğuracaktır, normaldir. İsa ile alakalı da ayrı bir yazı düzenleyeceğim. Şimdilik kulak arkası ediyorum, ancak konumuzla ilgiyi ayrı yazılar da paylaşacağım, bir çoğunu da paylaştım zaten. Yazının sonuna ekleyeceğim.
Ne demiştik? İsa! (Seviyorum bu adamı) İsa, Yahudilere sitem ederek gelen, devrimci kafasında bir kişi. Hristiyanlara göre Tanrı’nın vücut bulmuş şekli, Müslümanlara göre ise Tanrı’nın bir peygamberi (Enok Kitabında da böyledir) ve 3 Senelik hizmetinden sonra Yahudi din liderleri ve Roma tarafından öldürülünce de idol haline gelmiş bir kahraman!
Bu, gerçek bir hikaye midir yoksa uydurma mıdır tam olarak bilemeyiz (Zeitgeist belgeselcileri için söylüyorum) ancak şunu bilebiliriz ki: hem Roma tarafından hem de dışarıdaki şairler ve yazarlar tarafından, İsa hakkında çok fazla rapor kaydedilmiş. Yani adı İsa(Yeşu, Jesu) olan ve gelip orada idam ettirilen bir adam olduğu kesin; ama gerçekten bir Peygamber miydi, yoksa bir büyücü müydü orada karar kılamamışlar. Hangisini kabul edeceğiniz de size kalmış. Malumunuz Yahudiler hala İsa’yı kabul etmezler ve “Yahudilerin Kralı” olacak bir elçi beklemektedirler. Zaten Osmanlı Devleti içerisinde filizlenen Sabatayizm örgütü ve kendini Peygamber ilan eden Sabatay Sevi de bu yüzden popülerleşebilmiştir. Bu gelecek olan Mesih kavramı İslam dinine Mehdi olarak yansımıştır.
Gelip iyiliği öğütleyen ve çarmıhta öldürülen (Müslümanlara göre öldürülmemiştir) İsa, çok ses getirmiş zamanında. Öyle ki; daha sonra insanların Yahudiliğe dönmek istememesi, bu dinin açıkca Yahudi’lere torpil yapan bir din olduğunun anlaşılması ve gariban halkın, yöneten sınıfındaki sahtekar hahamlar yüzünden bu dine olan güvenlerini kaybetmesi falan Roma’nın yeni bir akım çıkarmasını zorunlu kılmış, buna da Hristiyanlık demişler. Yani İseviler… Böylece İsa’yı infaz eden imparatorluk, İsa’nın öğretilerini kullanarak bir birlik beraberlik sağlamış ve seneler sonra da Haçlı Örgütü’nü ve Şövalyelerini oluşturarak bunu açıkça göstermiştir.
Yani benim anladığıma, okuduğuma ve öğrendiğime göre: İsa’nın tek derdi gelip de bozulmuş olan Yahudiliği düzeltmekti. Öyle yepyeni bir din uydurmak değil, “asıl dine dönmek”ti. O yüzden de tek yaptığı “Oğlum bak şu, şu yanlış. Aha böyle yapın” tarzı bir öğretmenlik rolü üstlendi ve sonra da… Sonrasını biliyorsunuz.
Her neyse, bu adamın 12 tane öğrencisi vardı ve bu öğrenciler seneler sonra hatırladıklarını kaydederek “İsa böyle yaptı, şöyle yaptı” tarzında şeyler yazdılar ve hepsi ayrı ayrı birer İncil Kitabı oldu. Bu öğrencilerin dışında Barnabas İncili, Meryem İncili, Tomas incili gibi İnciller de vardı ancak 325. Yılda yapılan İnzik Konsili’nde oradaki din görevlileri “Hangi kitapların çıkarılıp, hangilerinin bırakılacağı ve İsa’nın peygamber mi yoksa Tanrı mı olduğu” konusunda bir kanaate vardılar. Bu esnada bir çok İncil yakıldı, yokedildi. Hatta Tevrat’ın da bir çok bölümüne ekleme-çıkarma işlemi yaptılar. Bununla ilgili başka bir yazı hazırladım, birazdan linkini vereceğim.
Neticede Roma elinden çıkmış yeni bir din yayıldı ortaya ve adına da Hristiyanlık, İsevi’lik dendi. Bu “düzenlenmiş” İncil’in büyük bir kısmını da, başlarda İsa düşmanı olan ve sonradan gördüğü bir hayal üzerine Hristiyan olan Pavlus diye bir adamın mektuplarına ve yorumlamalarına ayırdılar. Bu esnada değiştirilmiş, ama kötü bir tanrı profili yüklenmiş Tevrat’ı, değiştirilmiş ama bu sefer “daha iyi” bir tanrı profili yüklenmiş İncil’le birleştirerek “Kitab-ı Mukaddes”i oluşturdular. Kendisini Elçi ilan ederek dini yaymaya başlayan Pavlus, kendisini bir elçinin elçisi ilan edemeyeceğine göre, İsa’yı Tanrı, kendisini de Tanrı İsa’nın elçisi olarak tanıtmaya başlamıştır.
Tevrat’dan çıkarılan 20'den fazla kitabın içinde en önemli olanı ise, peygamber Enok (İdris) kitabıydı. Bu kitap, geçen yüzyıl içerisinde Ölü Deniz Tomarları veya Kumran Kitabeleri adıyla ortaya çıkarıldı. Yapılan arkeolojik kazılar esnasında “Apokrif Tevrat”ın birçok gizli yüzü ortaya çıkarılmış oldu. Bu kitap özellikle Nephiller (Yarı Melek, Yarı İnsan. Diğer bir deyişle: Tanrı Oğulları) ve Nuh Tufanı’nı konu alıyordu. Ve en çok Melek ve Şeytan ismi geçen, Hz Adem ve Havva hakkında ilginç bilgiler sunan kitap bu kitaptır.

İlgili yazımı merak edenler için bkz: Peygamber Enok’un Gizlenen Kitabı
Nuh Tufanıyla alakalı tarihsel bir yazı okumak isteyeniniz varsa, bu efsanenin dünyada hangi kavimlerde yer bulduğunu ve ne şekilde bilindiğini sizlere başka bir yazımda geniş çaplı aktarmıştım.

O yazı da bu yazımdır, buyrunuz:
Nuh Tufanı ile Alakalı Bir Araştırma
Hristiyanlığın bu yeni merhametli Tanrı ve öğretilerine gelirsek, sanırım bunun sebebi de uzun süredir “Biz özeliz, siz değilsiniz” tavrını sürdüren Yahudilerin etkisini biraz azaltmak için ve insanların şikayet edip durmasını biraz olsun önlemek ve daha tutarlı bir Tanrı sunmak içindir. Zaten bu “iyi” öğretilerin bir çoğu, çok daha önceden yaşamış olan birine aittir. Kim mi? Buddha!
İsa’yı Kurtarıcı olarak gören kişilere şunu bir sormak gerek: “Buddha da bir Peygamber miymiş, yoksa İsa, Buddha’dan mı esinlenmiş?” Çünkü, Tanrı’nın yüzyıllardır yapamadığını, aklına getiremediğini çoook uzak bir yerdeki bir adam yapmış bile vakti zamanında… Ama bunu Hristiyanlara söylerseniz size karşı çıkarlar, çünkü onlara göre kitapları “tamamen orjinal”dir.
Ancak, ne kadar güzel öğretilere sahip de olsa; Hristiyanlık da insan eli değmiş bir Din sonuçta. Diğer dinlerin yaptığı gibi hayatta kalabilmek için insanları sömürebilmesi gerekiyor… Mesela “Ne olursa olsun iman et” diyip koyunlaştırmak, düşünmeyi engellemek, eleştiriyi yasaklamak vb. Bunu bir çok dinde görüyoruz. Yollar tıkanınca, kişi şüpheye düşünce, çelişkiler yakalanınca; hemen “AMAN SAKIN HA! İMAN ET YOKSA SONUN FENA OLUR” diyerek kişileri, sonrasında ise toplumları zapt etme yoluna gidiliyor. Önce kişiyi Ahiretle tehdit ediyorlar, baktılar bu tutmadı, adam Ateist falan oldu; hoop: İDAM! Bunun sebebi de kitle kontrolü, yani toplumda hakimiyeti korumak...
İnsanların da işine gelen bu zaten. Kendisinden büyük bir iradeye güvenmek, kontrol altında yaşamak. Biraz korkutularak hizaya girmek. Bu, basit insanlar için çok rahatlatıcı bir şeydir. Onlardan biraz üstün olanlar içinse mükemmel bir silahtır. Tanrı’nın tek bir halk seçmesi ve onları herkesten üstün kılması, daha sonra insanlara “iman ederseniz siz de üstün olursunuz” şeklinde yedirilmeye başlanmasının resmidir. Güreşerek Tanrı’yı yenen Yakub ile alakalı ayetler bile, Yahudi ırkını ne derece yücelten bir kutsal kitaba tapıldığını gösterebilir. Bunları kabul etmiyorsanız bile, bir kılıf uydurabiliyorsanız bile, kitabın kendi içinde çeliştiği çok bölüm var zaten. Ha, ne midir bu çelişkiler? Sabırlı olun, o çelişkilere de gelmeye az kaldı. Zira öyle bir kitap hazırlamışlar ki, neresinden tutsan elinde kalıyor.
Yani şu kitaba inanıp, iman edip sorgulamadan yaşamak, Tanrı’ya hakarettir. Yaratıcıyı bu şekilde küçük kriterlere sıkıştırmak, sınırlı bir zeka ile sınırlı bir Tanrı yaratmak, bence bu sonsuz iradeye saygısızlık olur. İnanmak bir güven meselesidir ancak güven öyle kolayca verilmemelidir.
Önce şu “güvenme” konusuna bir döneyim. Mesela, benim 900 yaşında bir Vampir olduğuma inanamazsınız. Çünkü bununla alakalı size hiçbir delil sunamam, üstüne üstlük yapacağınız testler de size bunun gerçek olmadığını gösterecektir. Hiçbir şekilde size bunu kanıtlayamam, ıspatlayamam ve siz eğer her şeye rağmen inatla “yoh yaw sen vanpirsin ağabey” derseniz; gerizekalısınızdır. Yanlışlığa inanılmaz, güvenilmez. Bu kendini kandırmaktır, özgür düşünememektir, göz boyamaktır. İnanç bile sınıflandırılabilir. Körü körüne inanmak ile, bazı gerekçeler nedeniyle inanmak arasında fark vardır.
Her neyse; giriş kısmını yeterince uzattım sanırım. Tanrı’nın kendisi ile alakalı biraz sizi ısıttıktan sonra, (Kuran’ın Tanrısı değil, buraya dikkat. Karışmasın.) bir de Tanrı’nın söyledikleri ile alakalı şeylere bakmak gerek.

Tevrat İçerisindeki Çelişkili Ayetler


Şimdi size bir şey sorayım: “Tanrı’nın kendi yazdırdığı kitapta çelişki olur mu?”
Çelişki varsa ya Tanrı yazdırmamıştır, ya da kitap toparlanırken arada geçen süre zarfında çok değişiklikler ve oynamalar yapılmıştır ve bu da orjinal olmadığı anlamına gelir. Yani insanların bizzat kendi aptallıkları yüzünden kitap çelişkili bir hale getirilmiştir. Bozulmuştur.
Hani yukarıda zaten niye Orjinal olamayacağından bahsetmiştim ya, işte onların üstüne bir de böyle bir şey var. Bir bakalım bu şeylere:
Tanrı, Adem’i ne zaman yarattı?
Yaratılış 1/11 : Tanrı, “Yeryüzü bitkiler, tohum veren otlar ve türüne göre tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları üretsin” diye buyurdu ve öyle oldu. (Böyle devam eder)
Yaratılış 1/27 : Tanrı, insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan, Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.
Gördüğünüz üzere önce Yar. 1/11de önce bitkiler vesaire yaratılıyor. Adem Canlılardan sonra 27. ayette yaratılıyor.
Yaratılış 2/5–8 : Yeryüzünde, yabanıl bir fidan ot bile bitmemişti. Çünkü RAB Tanrı, henüz yeryüzüne yağmur göndermemişti. Toprağı işleyecek insan da yoktu, yerden yükselen buhar bütün toprakları suluyordu (Yani yağmur yerden yağıyordu.). Rab Tanrı, Adem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem, yaşayan ilk varlık oldu.
Burada ise, bir ot bile yaratılmadan önce Adem yaratılıyor ve ilk yaşayan canlı varlık Adem oluyor. Yani başta Tanrı güneşi, Ay’ı, yıldızları, bitkileri sırasıyla yaratıp, daha sonra İnsan’ı onlara hükmetsin diye yarattığını söylerken, Diğer bölümde ise henüz bir ot bile bitmemişken yarattığını söylüyor.
Rab mı, Şeytan mı?
2. Samuel 24/1 : Rab, israil halkına yine öfkelendi. Davut’u onlara karşı kışkırtarak, ‘’Git İsrail ve Yahuda halkını say’’ dedi.
1.Tarihler 21/1 : Şeytan, İsrailliler’e karşı çıkıp, İsrail’de sayım yapması için Davut’u kışkırttı.
Davut’u kışkırtan Rab mi, yoksa Şeytan mı? Yoksa ikisi de uydurma mı?
Ayrıca, Rab, böyle çelişkiler yapabilir mi? ve Rab, yeryüzünü yarattıktan sonra yorulabilir mi? Bkz: Dünyayı yarattıktan sonra dinlenip iki dakika nefeslenme ihtiyacı duyan Tanrı: Yaratılış: 2/2–3
Kıtlık Konusu
2. Samuel 24/13: Davut’a gidip durumu anlattı ve şöyle dedi, ‘’Ülkende yedi yıl kıtlık mı olsun, yoksa düşmanlarının önünde 3 ay kaçmak mı istersin?’’
1. Tarihler 21/11–12 : Üç yıl kıtlık mı, yoksa kılıçla seni kovalayan düşmanlarının önünde 3 ay kaçıp yok olmak mı istersin?
3 Yıl mı, 7 yıl mı? karar ver babam…
Buralar biraz daha karışık…
2. Samuel 10/18 : Ne var ki, Aramlılar, İsrailliler’in önünden kaçtılar. Davut, onlardan 700 savaş arabası sürücüsü ile 40.000 atlı asker öldürdü. Hadadzer’in ordu komutanı Şovak’ı vurdu. Şovak, savaş alanında öldü.
1. Tarihler 19/18 : Ne var ki, Aramlılar, İsrailliler’in önünden kaçtılar. Davut onlardan 7000 savaş arabası sürücüsü ile, 40 bin yaya asker öldürdü. Ordu komutanı Şofak’ı da öldürdü.
Ordu Başbuğu Şovak mıydı, Şofak mıydı?
Davut, kaç araba cenkçi öldürdü, 700 mü 7000 mi?
Öldürülenler, Atlı mıydı, Yaya mıydı,
Kırk bin mi, Dört bin mi?
Süleyman’ın Mal Varlığı
1. Krallar 4/26: Süleyman’ın, savaş arabalarının atları için kırkbin ahırı ve onikibin atlısı vardı.
2. Tarihler 9/25: Süleyman’ın, atlarla savaş arabaları için dörtbin ahırı, onikibin atlısı vardı.
4000 mi yoksa 40.000 mi Rab? Neyse dünyayı yaratırken yorgun düşmüş, istirahate çekilmiş adamsın kafan karışabilir, normaldir… Biraz matematik çalışırsın, olur biter.
Tanrı’nın yüzünü gören sağ kalır mı, kalmaz mı?
Yaratılış 32/30 : Sonra yakup, Tanrı’yla yüzyüze görüştüm, ama canım bağışlandı diyerek oranın adını Peniel koydu.
Çıkış 33/20 : Ancak yüzümü görmene izin veremem, çünkü yüzümü gören yaşayamaz.
Yaratılış 17/1 : İbrahim, 99 yaşındayken Rab ona görünerek, ‘’Ben her şeye gücü yeten Tanrı’yım’’ dedi, ‘’Benim yolumda yürü, kusursuz ol.’’
Tamam, Allah istediğini yapabilir, isterse öldürmeden yüzünü gösterebilir de, birinde A derken diğerinde B diyebilir mi? Onu geç, Tanrı’nın bir yüzü olabilir mi?
Saul’u kim öldürdü?
2. Samuel 1/5–6–7–8–9–10 : Bir Amalekli, Saul’un ricası üstüne onu öldürüp, taçla bileziği Davut’a getiriyor. (özetledim)
Samuel 31/4–5–6 : Saul, silahını taşıyan adama, ‘’Kılıcını çek ve bana sapla’’ dedi, ‘’Yoksa bu sünnetsizler gelip bana kılıç saplayacak ve benimle alay edecekler’’. Ama silah taşıyıcısı, büyük bir korkuya kapılarak bunu yapmak istemedi, Bunun üzerine Saul kılıcını çekip kendini üzerine attı.
(Bu sefer Saul kendini öldürüyor.)
Oğlum bak, bu adamı kim öldürdüyse çıksın delikanlı gibi söylesin. Vallahi kızmayız ya.
Son olarak: Tanrı, hile yapan Yakup’un tarafını tutuyor.
Önce Yakup, Esav’ın kutsanması gerekirken, hile yaparak kendisini kutsatıyor, Rab her şeye karıştığı halde bu hileye karışmıyor, üstüne üstlük onu ödüllendiriyor. Hak etmediği bir şekilde, babasını kandırarak kardeşinin ödülünü çalan Yakub için Tanrı, ödüllendirmelerine devam ediyor.
Yaratılış 28/13–15 : Rab, yanıbaşında durup, “Atan İbrahim’in, İshak’ın Tanrısı Rab benim.’’ dedi, “Üzerinde yattığın toprakları sana ve soyuna vereceğim. Seninle birlikteyim, Gideceğin her yerde seni koruyacak, ve bu topraklara geri getireceğim. Verdiğim sözü yerine getirinceye kadar senden ayrılmayacağım.”
Yakup hilelerine devam ediyor.. (+18_izle_full_hd_indir)
Yaratılış 30/32–33 : Lavan ile anlaşan yakup; ‘’Bugün bütün sürülerini yoklayıp, noktalı veya benekli koyunları, kara kuzuları, benekli veya noktalı keçileri ben alayım. Ücretim bu olsun. İleride bana verdiklerini denetlemeye geldiğinde, dürüst olup olmadığımı kolayca anlayabilirsin. Noktalı veya benekli olmayan keçilerim, kara olmayan kuzularım varsa, onları çalmışım demektir.
Yaratılış 30/37–41 : Yakup, kavak, badem ve çınar ağaçlarından taze dallar kesti. Dalları soyarak beyaz çentikler açtı. Soyduğu çubukları koyunların önüne, su içtikleri yalaklara koydu. Koyunlar su içmeye gelince çiftleşiyorlardı. Çubukların önünde çiftleşince, çizgili, noktalı, benekli yavrular doğuruyorlardı. (Sanki böyle bir şey mümkünmüş gibi)
Sonraki ayetlerde de, güçsüz hayvanların önüne çubuk koymayıp, güçlülerin önüne çubuk koyarak, çiftleşmeyi yönettiğinden falan bahsediliyor. Yani gene hile yaparak kardeşinin bütün koyunlarını ele geçirip zenginleşiyor. Yakup ile alakalı, güreşerek Tanrı’yı yenmesine kadar bir çok şey anlatılır. Komik olan ise insanların bunlara inanmaya körü körüne devam etmesidir. Ancak benim en sevdiğim bölüm, İbrahim’in tabiri caizse g*t korkusundan karısını satması ve Tanrı’nın tutumudur.
İbrahim’in Karısını Satması
Yaratılış 12/11'den 20'ye kadar olan bölümde : İbrahim, onları yakalamaya gelenler olduğunu duyunca, “Saray çok güzel, karım dersem beni öldürüp Saray’ı alırlar, en iyisi kardeşimdir diyeyim ki öldürmesinler” diyerek, korkusundan, kendi karısı olan Saray’ı “kardeşimdir” diye tanıttırıyor, Karısının, Firavun ile evlenmesine izin veriyor (Gavatlık) ve, bu sayede birçok zenginlik kazanıyor. Firavun ona köle vs. bir çok şey hediye ediyor. Sonrasında durum ortaya çıkınca, böyle bir sahtekarlık yüzünden, cezalandırılması gereken İbrahim iken, durduk yere haberi olmayan Firavun cezalandırılıyor. Başına felaketler geliyor.
Tanrı diyor ki; “sen peygamberimin karısı ile yattın evlendin sana bir ton bela yollayayım da gör, sen kim köpek benim peygamberimin karısını…” Ulan insaf! senin peygamberin korkudan kendi karısını satmış, mal mülk edinmiş, pezevenk gibi, yalan söylemiş senelerce ve bu adamın sırtından geçinmiş, karısını kiralayarak resmen zenginleşmiş, ama sen bu herifi cezalandıracağına hiçbir şeyden haberi olmayan Firavunu cezalandırıyosun…
Önce bir kendine sor böyle peygamber mi olur? Nasıl yaratmışım ben bunu diye, ya da dur ben bir, sana sorayım böyle Tanrı mı olur kardeş, bu mudur senin adaletin?
Resmen ne yaparsa yapsın Yahudi olanların her zaman üstün ve affedilmiş olduğu gibi mesajlar çıkar bütün bu hikayelerden. Bunu okuyup büyüyen ve misyon edinenlerin, dünyayı ele geçirmek için yapmayacakları sahtekarlık yoktur. Çünkü amaç, sonuçta ne olduğudur. Kaç kişiyi kandırdığın, ne çeşit sapkınlıklar yaptığın değil, başarılı olup olmadığındır. Çünkü Tevrat, bir Yahudi propagandasıdır. Yahudilere her şeyin mübah olduğunu bilinçaltına yerleştiren, adamları “kutsal ırk” olarak gösteren, onlara dünya üzerinde “kutsal topraklar” vâd eden ve diğer insanları sadece araç olarak benimseten bir değiştirilmiş hikayeler kitabıdır. Bu yüzdendir ki devamında onu düzeltmek için İsa ortaya çıkmak zorunda kalmıştır. Bu yüzdendir ki İsa bu adamların çabaları sonucu idam ettirilmiştir, bu yüzdendir ki İsa’ya da ihanet eden bu halkın etkisini ortadan kaldırmak için Müslümanlık ortaya çıkmış, ve Kuran’da bu halka bin türlü lanet edilmiştir. Açın gözlerinizi sayın okuyucular.
Çünkü Tevrat’a göre:
Adam öldür; peygambersin.
Tecavüzcü ol; peygambersin.
Hilekar ol; peygambersin.
Pezevenk ol; peygambersin.
Seçilmiş ırktan olman, peygamber olmana yeter! Hatta sen gidip Tanrı ile güreşecek ve onu devirecek kadar güçlü olabilirsin! çünkü sen Yahudisin, sıkıntı yok. Sen 33 liralık protein tozunu kollarına sürüp 20 şınav çeksen, Arnold Schwarzenegger gibi de olursun. Hiç merak etme.
Yani mantıklı tek çıkarım sanırım bu din geleneğinin, kendinden eski bir Ortadoğu din geleneğinden (Babil, Akat, Hitit, Sümer) beslenmiş ve ezilen bir ırkın isyan başlatarak kendisini üstün ırk ilan etmiş olmasıdır. 
Ya da; Allah gerçekten bir din göndermiş ve insanlar bu dini öyle bir değiştirmişler ki, Ak’la Kara’yı seçmek imkansız hale gelmiş.
Ekstra bir ayet daha vermek gerekirse:
Mesela bir de Lut Kavmi diye bir olay var:
Tanrı’nın, Sodom ve Gomorrah (Lut Kavmi) hakkındaki suçlamaların doğru olup olmadığını anlamak için dünyaya inmesi, gidip bakması ve kontrol etmesi gerekiyor. Çünkü Tanrı ne olup bittiğini bilemiyor. Kim bilir neler dönüyor o toplulukta…
Sonra diyor ki; “Hmm… Bunlar harbi sapmış. Kökten temizlemek lazım.” ama bizim Tanrı’dan daha iyi kalpli olan İbrahim, Tanrı’ya akıl veriyor ve pazarlığa oturuyor, “Şunu, şunu sağ bırak” diyor. Koskoca Allah’la bile ticaret yapıyor herifler ya. Bu Yahudi’ler niye ticaret konusunda bu kadar iyiler anlayın işte. Adamlara askerlik yasaklanmış, din adamlığı bile yasaklanmış. İşleri güçleri ithalat-ihracat ve yalancılık. Şimdi benim size 20 30 tane daha ayet sunasım geliyor içimden ama biraz meraklanıp kendiniz şu Tevrat’ı alıp okuyun istiyorum. Çünkü bu kitabın içinde, Lut’un kendi öz kızlarıyla seks yapmasına kadar çarpıcı olaylar aktarılıyor. Kuran’ın ilk emrini hatırlayın, madem müslümansınız; Oku’yun! Müslüman değilseniz de okuyun, fazla bilgi göz çıkartmaz.
Tevrat yazarları, aynı soy ve aşiretten geldikleri için hep kendilerini yücelterek, hatta kendi soylarının sahtekarlıklarını görmezden gelerek, adil olmayan bir Tanrı yalanı oluşturmuşlardır. Böyle bir kitaba iman etmek için ya Yahudi olmak gerekir, (Çünkü kârlı olur) ya da okuduğundan hiçbir şey anlamamak. Zira Hristiyanlar bile bu kitabın ayetlerini her pazar kiliselerinde okuyup övünüyorlar.
Kaldı ki, Tevrat’ın içinde sayfalarca “Şunu öldür, bunu öldür, bunları kes, bunları mahvet” şeklinde savaşa süren ayetler vardır… Onlara hiç mi hiç girmeyeceğim.
Ben, benden daha acımasız ve hilekar bir Tanrı’nın merhametine, karakterine nasıl güvenebilir, nasıl tapabilirim? Üstelik bu Tanrı, diğer mitolojilerdeki gibi Süperinsan tarzı, yeri göğü yaratınca dinlenen, sinirlenen, kızan, bilmeyen, hiçbir şeyin farkında olmayan, sahtekarlıkları bile seneler sonra gören ve eğer melekleri ona haber vermezse hiçbir şeyden haberi olmayan bir varlık ise? Avrupa’da Ateizm ve Deizm oranının yükselmesi sizce de çok normal değil midir?
Sonuçta yeri göğü Nefiller basarken, insanlık yoldan saparken uyuyan bir varlık bu Tanrı denen arkadaş. Sonra da “aa öyle mi olmuş la tufan yapam bari” diyerek tufan yapmış. Bu konu Tevrat’da bizzat anlatılır. Melekler ve insanların cinsel birleşmesinden doğan devler vesaire. Hatta Yunan tanrılarının aslında bunlar olduğu, insanların bu Yarı Melek varlıkları Çağ Kahramanları veya Tanrılar olarak hatırladıkları vb. şeyler aktarılır.
Bu yazıyı daha da uzatmaya gerek görmüyorum, bence yeterince açık bir yazı oldu. İnsanları birazcık şu kitabı okuyup kontrol etmeye yönlendirebildiysem ne mutlu bana. Müslümanlar için de faydalı olacaktır, zira hadislerin Tevrat’dan alıntılandığını göreceklerdir. Alın kardeşim, birkaç kiliseye gidin sorun, bedava bile dağıtılıyordur eminim. Fazla sorgulamaktan, fazla öğrenmekten zarar çıkmaz. Müslüman isen de oku, Hristiyan isen de oku. Ateist olsan da oku. Din ile çevrilen bir dünyada yaşıyoruz, komşumuz, anamız, babamız, evlatlarımız, kardeşlerimiz, hiçbirisi olmasa arkadaşlarımız arasında inançlı kişiler var. Bu kişilerin inandığı şey hakkında bilgilenirseniz belki bir şeyler öğretebilir/öğrenebilirsiniz. İnternetten 2 yazı okumakla, 2 tane Ateist sayfada dolaşmakla bilgin olunmuyor.
Her neyse. Bu, bu profile yüklediğim ilk yazımdı. Din, tarih ve bilim gibi birçok konuyla alakalı yazılar yazmaya devam edeceğim/etmekteyim. Takipte kalmanız dileğiyle...
Kaynak

Kutsal Kitap (Tevrat, Zebur İncil),  Yeni Yaşam Yayınları, 2001. (By Kitabı Mukaddes Şirketi)
Keyifli okumalar..
NOT: Bu yazı ve diğer yazılarım benden özel izin alınmadan ve kaynak belirtilmeden hiçbir ortamda kullanılamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve paylaşılamaz. Benden özel izin almadan ve kaynak belirtmeden kullandığınız taktirde hakkınızda yasal işlem başlatılacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder